Sayfalar

9 Eylül 2010 Perşembe

ÇAYA KAÇ ŞEKER

Yalnızlığa dayanırım da, bir başınalığa asla.

Yaşlanmak hoş değil öyle duvarlara baka, baka.

Bir dost göz arayışıyla.

Saat tıkırtısıyla…

Korkmam, geçinip gideriz biz mutlulukla.

Ama; ‘’Günün aydın, akşamın iyi olsun'’
diyen biri olmalı.

Bir telefon sesi çalmalı ara sıra da olsa kulağımda.

Yoksa, zor değil, hiç zor değil, demli çayı bardakta karıştırıp, bir başına yudumlamak doyasıya.

Ama; ‘’ Çaya kaç şeker alırsın ? ‘’

Diye bir ses sormalı ya ara sıra…

Elif Şepnel AKAL

20 Temmuz 2010 Salı

Dağıtma sakın sükunû susalım
Dillensin taşlar,ağaçlar susalım
Gözler konuşurken,kalpler konuşurken
Düşer mi bize konuşmak susalım

Bütüm âlemle teması keselim
Rüzğâr olup semalar da eselim
Bir vecd ile böyle ibadet ediyorken
Yer gök yıldızlar konuşsun biz susalım

Bir semavi lisan konuşur o yerde
Bir ilahi beste çalınır o yerde
Konuşsun semavi lisan o yerde
Çalınsın ilahi beste biz susalım

Şitai ÇIĞ

13 Temmuz 2010 Salı

De noktası

Bu nokta ne güzel bir nokta imiş.Bu dönüş ne hoş imiş.Döndükce yanmak,yandıkca varmak ne güzelmiş.Bırakın beni durayım burda,bırakın beni döneyim bu nokta da
Ben idim ayrılan,ben idim uzaklaşan
bu gidişte gördüklerim yalan
döndüm gene tek gerçeğe

2 Mayıs 2010 Pazar

Eski taşlar


















Suskunluk bir haldir.Kulak verirsen çok şey anlatır hepsi susuşlarıyla.Kimisi tamamen kaybolup gitmiştir.Şanşlı olanların baş ucunda taşları vardır hala ,geride kalanlara hayatı anlatmak için dimdik dururlar ayakta.Tek bir gerçeği işaret ederler.Tek bir sözle anlatırlar ardında bıraktıklarına hayatı. ''HİÇ''

Görmek için göz mü lazım yoksa Kalp mi?

İrfan Güçcük

22 Nisan 2010 Perşembe

Benim Babam

Kardeşlerim dokuz tane,
Çorbada maydonoz,nane
Böyle mi bakılır hane?
İçki ,viski,meze,kaşar,
Benim babam böyle yaşar

Sarhoş olur yola düşer,
Evde yanlız bulgur pişer,
Kardeşler sofraya üşer.
İçki, bira ,meze,kaşar
Benim babam böyle yaşar!

Almaz oldu babam Yaşar,
Hayvana ot, bize kaşar
Bu sarhoşa herkes şaşar,
İçki,rakı,meze, kaşar
Benim babam böyle yaşar!

Dert çok,çorba yoktur tasta,
Anam ve kardeşler hasta
Yakınlar,komşular yasta
İçki,konyak,meze kaşar,
Benim babam böyle yaşar!

İçki sınırını aşar,
Hiç çalışmaz babam yaşar,
Konu komşu buna şaşar,
İçki,şarap,meze,kaşar,
Bemim babam böyle yaşar!

Evimiz olsa darphane,
Onbir nüfüs bizim hane,
Ellerde hayat şahane,
İçki,bira,meze,sucuk
Perişanız çoluk çocuk!

Nazif Öztürk

21 Nisan 2010 Çarşamba

Sevgili sayfam! tam altı ay olmuş senden ayrı düşeli sana bir satır not düşmeyeli.Sanma seni hepten unuttum.Arada bir göz attım eski satırlara.Okudukça eski düşülen şiirleri, notları bazen gülümsedim bazen de hüzünlendim.Hayatta değişen ne var ki!Aynı kısır dönğü insan'ın hayatında devam ediyor.İlk bu sayfayı açtığım günü hatırlıyorum.O günden bu zamana değişen sadece şekiller ve renkler oldu.Seninle gene kavuştuk senden daha iyi bir dost var mı?
Bilirim yazmanın dünyanın en büyük yalanı olduğunu.Gün gelir başkası değil,senin yazdıkların,eski yazılarını hükümsüz koyuverir.Ama gene de yaşamsal tarihime not düşmeden yapamam ben.
HOŞ GELDİN DİYİŞİNİ DUYAR GİBİYİM.

TUNA' YA BİR DALDA GEL

Ayrılık acısı zor şeydir kafesdeki ey kuşum
Beni alıp Silistre'ye götür her gece düşüm
Özlerim eşi dostu,zordur gurbette benim işim
Silistre'ye git kuşum,bizim Tunâ'ya bir dal da gel
Bulgarya'ya girmek için giriş vizesi alda gel

Sesler gelir uzaktan,deli orman mı geldi dile
Doğduğumuz topraklara bakmayız biz kem göz ile
Yolun düşerse kuşum Silitre denen il'e
Benim yanık feryadımı yeşil dağlara sal da gel
Silistre'ye git kuşum akan Tuna'ya dal da gel.

Bulgarya'dan göçerken biz,mevsim güz ve sonbahardı.
Ovada çiçek yerine çok bol çıkır diken vardı,
Bu gurbet ve bu ayrılık dert olup ruhunu sardı
Gideceksen ey kuş,git doğduğum yerde kal da gel
Bana orda kalan dostlardan hayır haber al da gel.

Uç kuşum,uç da kon Tuna'daki kavaklar başına
Selamlar götür Silistre'nin toprağına,taşına
De ki:Gurbetteki nazif girdi altmış beş yaşına
Dopruca'yı gez dolaş,benden de bir selam sal da gel
Ekmeğinden bir dilim,suyundan bir şişe al da gel.

Bu göçten önce ben şirin Tuna'ya dalıpta geldim
Burgas sefaretinden göç vizemi alıpta geldim,
Ben doğduğum o ülkede otuz yıl kalıpta geldim
Tuna kıyısına kon,eşe dosta selam sal da gel
Orda kalan dostalarımdan sağlıklı haber al da gel.

Bu ayrılık ateşi benim ciğerimi dağlıyor
Akan gözyaşlarım hiç durmaz,ırmak olup çağlıyor
Gurbet elde her an yaralı kalbim kan ağlıyor
Dönmezden önce Tuna'ya benim yerime dal da gel
O yerlerin toğrağından bir avuç toprak al da gel!

Nazif ÖZTÜRK
Şair hakkında;26 mayıs 1941 tarihinde Bulgaristan'ın Deli orman bölgesin de Silistre ile dulova(Akkadınlar) ilçesine bağlı Vokil(Sungurlar) köyünde doğdu.1970 tarihinde Türkiye'ye göç etmek zorunda kalmıştır.Eserleri Tuna derğisin de ve yerel derğilerde yayınlanmaktadır.