Sayfalar

29 Kasım 2008 Cumartesi

HER NASILSA YALNIZSIN

Her nasılsa yalnızsın
Bir giz gibi deliyor yüreğini
can sıkıntılarının burgusu
ve hep bir şeyler eksik gibi
bir şeyler bekler gibisin

Yeni bozgunlar
yeni yenilgiler peşindesin
Bir bozkır kuraklığına dönmüş için
Oysa yalnız bir öpüştür
gurbeti türkülere dönüştüren

Çoktandır su vermedin
çiçeklere ve yüreğinin çeliğine
Zaman terkisine almış da öpücükleri
koşuyor sessizliğin ve yalnızlığın
iyotlu kıyılarına

Bir yol ayrımı ki yanlışla doğru
hüzünlerle sevinçler kolkola
Sen ki ey kalbim
yanlışları ve hüzünleri taşıdın
bunca zaman

Taşıyamaz yüreğinin batık sandalı
bu yalnızlığı,bu can sıkıntılarını
Yaşam gelincikler gibi beklerken seni
gecenin kapısını çalma
ey kalbim

Ahmet

24 Kasım 2008 Pazartesi

Babil'de Ölüm, İstanbul'da Aşk

Ref oldu hicâb-ı şâhid-i râz
Aşk oldu melâmet ile demsâz
Fuzuli

Yani ‘sır gelinin duvağı açılınca aşk ile kınanmışlık birbiriyle aynı dilden konuştu’ demeye getiriyor.Burada şairin ‘sır gelinin duvağı dediği şey, İştar mabedi’nin kayıp şifresidir bence.Bunu açmak için ‘aşk’ ile ‘kınanmışlık’ sözcüklerinin birbiriyle ilişkisini bilmemiz gerekiyor.Ben âşık oldum, biliyorum insanların kınayışlarını.Hiç bir din yasaklamamış aşkı, hiçbir bilge yahut öğreti de.Ama biz kendimize yasaklamışız nedense.Hıristiyanlık tarihi aşkın yüz karasıyla çalkalandı asırlarca,âşık oldu diye engizisyonlarda yargıladı insanları,içlerindeki şeytandan arındırmak için ruhlarını yaktı.Müslümanlarda ayıp saydılar aşkı ve hâlâ ayıplıyorlar aşıkları.Onlar için varsa yoksa mecazi aşk.İki kalbin ,haydin diyelim iki bedenin birbirini sevmesinde ne kötülük olabilir sence?En akılları hep mecaz aşkı,hep Yaratıcı’ya olan aşkı övdüler yüzyıllarca.Şairleri de zaman zaman buna çanak tuttular üstelik.Şimdi İstanbul’da aşktan bahseden herkes minareyi çalmışçasına mistik bir kılıf hazırlıyor.Aşka medhiyeler düzenleyen şairler alkışlanırken,bizzat aşık olanlar ayıplanıyor.İşte bu yüzden aşk ile melâmet (kınanmışlık) eski bir şark töresidir.Buna göre aşık, önce aklından kurtulmalı ve gönlünü ön plana çıkarmalıdır.Akıl henüz insana hükmederken aşkta yücelmenin yolları kapalı durur.Çünkü akıl insana dünya ilğilerini,sevgili dışındaki varlıklarla ilişkileri ve onları önemsemeyi telkin eder.Oysa âşık Sevgiliden başka en ufak bir şeyi önemsediği zaman gerçek aşka eremez.Sûfiler bu yüzden önce nefislerini öldürürler,âşıklarda akıllarını.Aklın ve nefsin ölmesi için de âşığın ayıplanması gerekir.Çünkü insan egosuna en ağır gelen şey kınanmaktır.Melamiler sırf bu yüzden, egolarından kurtulmak için kınanmayı isterler.İnsanların onları kınayacak biçim de davranmaları da, kınayacak giysileriyle dolaşmaları da bu yüzdendir.İnsanlar onları kınayarak kendilerinden uzaklaştırıp çevrelerinden kovdukça onlar yalnızlıklarını Allah ile paylaşırlar,yani seven gerçek Sevgili’ye yönelir.Tıpkı bunun gibi Âşıklarda aşka yeteneği bulunmayanlar tarafından kınanırlar.Âşıkların akıl dışı hareket yapmaları,âşk yüzünden çılgına dönmeleri, akıllarıyla değil de Duygularıyla hareket etmeleri,tavırlarındaki değişim vs. insanlar tarafından kınanmalarına yol açar.Tıpkı bu öyküdeki Kays (mecnun) gibi.Hani Leylâ’ya aşık olunca deliriyor ya! O delirince halk onu dışlıyor da,hani oda çöllere kaçıp gidiyor, bir dağ delisi gibi yaşıyor ya! Onu ayıpladıkları için Leylâ’yı vermiyorlar ya hani !..İşte böyle bir şey melâmet.Kınanarak yüksek derecelere ermek .Öyle ki, Kays da (mecnun’da) delirerek yüce makamlara erişti.Onunkisi öyle bir delilik idi ki, binlerce akla bedel gösterildi.’’
İskender PALA’nın Babil’de ölüm, İstanbul’da aşk adlı romanından alıntıdır

13 Kasım 2008 Perşembe

FUZULİ

Mecnun ile ben, soyutlanmışlık yolunun kervanıyız.Yolkesiciler kervanımıza saldırıp da tekilliğimizi bozmasınlar diye bazen o, bazen de ben,sıra ile dünyanın aşk nöbetini tutuyoruz


Aşk ile öyle sarhoş olmuşum ki artık bilmiyorum dünya nedir? Ve bilmiyorum, ben kimim;bana bu içkiyi suna da kim;içki ve kadehte nedir?

FUZULİ